My Old Writings 12

Written in 2004. If my memory is not tricking me, I wrote this when I was terribly drunk, on a very cold November night.

Gözlerindeki derinlikten bahsetmek haz vermiyor artık bana. Köprücük kemiğinin çukurundaki bir damla kanla yoğruldum ben. Ve ateşle, binlerce yıldır yanan. Destanların doğuşu kadar eskidir sana duyduğum aşk. Ve bir şiir kadar akıcı ve kesik ve taze... Sonlandırılmamış cümlelerin öznesi olduğundan bahsetmem asla. Dönen başımın bana verdiği rahatsızlığı da bilmezsin. Sen sadece hülyalı gözlerindeki aşk kıvılcımını övmemi beklersin benden. İçinde miyim dışında mı sevgilim?
Beni koyduğun yerdeyim.

Yalan söyledim sana!

Gözlerin keşfedebildiğim kadar derin. Ve ben yaptığım işleri, bakışlarına kattığım anlam da dahil olmak üzere, çok sevdim hep. Zamanın kölesi olarak geçirdiğim yıllardan ben değil tanrı sorumludur.

Bembeyaz bir gecede, sert poyrazın hükmü altında yaratıldım ben. Ben ki asla yok olmayacağım. Dudaklarım şu anki gibi yarı açık kalacak sonsuzlukta. Fısıltılarım yok olmayacak asla.

Kum bitmeyecek hiç. Su bitecek.

Zehir çoğalacak, nefes bitecek.

Geriye sadece yazılanlar kalacak.

Ve anılar yarım yamalak.

Kalbin yine atacak kulağımın tam dibinde.

Bora geçecek, meltem gelecek ve tatlı tenini akşam beşte okşayacak. Ve sen ufukta beni arayacaksın, sana anlattığım rüyayı anımsayacaksın. Ellerini uzatacaksın, serin yoklukla buluşacaksın.

Ağlayacaksın.

Uyuyacaksın.

Güneş tekrar doğacak.

Çayın tadı kalmayacak.

Yarı eskimiş ayakkabıları arayacaksın; bulduğunda tatmin olmayacaksın.

Hayat geçecek, bir kahkaham kalacak, bir gülünç anım, bir uyanışım, bir öpüşüm ve bir gölgem bir de kokum, çarşaflara sinmiş.

Hayatım!

Yalnızlığının en umutsuz noktasında, ayaklarını buz kestiren bora ben olacağım. Yeteri kadar soğuksan, herşey sana sıcak gelir; unutma. Ve soğuğa çare bulursun, cehennem ateşine asla.

No comments: