Mimar olmak, mimar gibi düşünmek ve üretmek konularına uzun zamandır kafa yoruyorum. İnşaatla ilgili bir kavram olmasına karşın, inşaat harici birçok sektörde hem bir kariyer yolu, hem de bir yaklaşım tarzı olarak yer tutuyor mimarlık. Buna karşın, sadece inşaatla ilgili bir disiplin olarak formel eğitimi veriliyor hala. Kavramın günlük hayattaki yansımaları ile akademik yeri arasında bir ilişki kopukluğu var. Bu nedenle, mimari yaklaşımın ana hatlarını belirleyip, onlar üzerinden, inşaattan bağımsız bir mimari çerçeve çizebilmek üzere okumalar, konuya ilgili arkadaşlarımla tartışmalar yapıyorum bir süredir.
Mimar kelimesi, Arapça'dan gelmiş dilimize ve "imar eden" anlamını taşıyor. Kelimenin İngilizce'si architect ise Latice archiectus, o da Yunanca arkhitekton kelimesinden türemiş. Arkhi usta, üst seviye; tekton ise zanaatkar, üreten, marangoz gibi anlamlara geliyor. Yani işin içinde bir üretme, yapılandırma ve üstatlık var.
Bizim meslekte veri mimarı, yazılım/uygulama mimarı, çözüm mimarı, kurumsal mimar, sistem mimarı, bilgi mimarı, hatta iş mimarı gibi yaygın unvanlar var. Ayrıca, bu durum "isim+mimarı" formülüyle sonsuz biçimde türetilmeye de müsait. En basit gözlemle, bir konuda kıdeminiz artarken, bir noktada kendinize o konunun mimarı demeye başlıyorsunuz. Kurumunuz da buna dair bir unvan devreye alıyor ve olaylar gelişiyor.
Peki, mimarları mimar yapan nedir? Mimari yaklaşımın özünde var?
Klasik mimari ekolden derleyebildiğim başlıklar şu şekilde:
- Hacmi tanımlama: Ana akım mimarların yaptığı başlıca iş bu... Boş bir hacmi bir amaca hizmet eder biçimde bir yapı olarak tasarlamak. Bir nevi, yoktan var etmek. Dolayısıyla, inşaat sektörü dışında kendine mimar adı veren kişilerin, bu olmayanı tasavvur etmek ve amaca uygun bir tasarım ortaya koymak konusunda ustalaşması beklenebilir.
- Malzeme bilgisi: Mimarlar, tasarladıkları yapılarda kullanılacak malzemeler ve bileşenler hakkında derin bir bilgiye sahipler. Amaca uygun biçimde, ilerici, önceden denenmemiş yapı elemanlarını kullanma cesareti göstermek, bazı durumlarda da işe özel, niş yapı elemanları ve malzemeler üreterek kullanıma almak gibi öncü hareketler de yaparlar. İnşaat dışı mimarların buradan alacakları ilham, kendi tasarım malzemeleri hakkında bilgili olmak ve bazen de standart olarak el altında olmayan bileşenleri üretebilecek beceri ve cesarete sahip olmak denilebilir bence.
- Etkileşim tasarımı: Bir mimar, bir yapı tasarlarken o yapıyı kullanacak insanların içerdeki deneyimini, ayrıca o yapıyı konumlandırdığı yerde, yapıya girmeyip yanından geçecek olsalar dahi, insan topluluklarının yapı ile ilişkisini, merkezi ve çevresel olarak tanımlıyor ve çok boyutlu olarak tasarıma dahil ediyor. Bütün bu değerlendirmeler ışığında, yapıya son halini veriyor. Bu noktadan çıkarılabilecek ders oldukça net: İnsanı ve insanın sistemle olabilecek tüm etkileşimlerini merkeze koyarak tasarım yapmalı inşaat dışı mimarlar da. Bilgi sistemlerinde kullanılabilirlik adı verilen kavramın sadece ekran tasarımında kullanılan CSS bilşenlerine indirgendiğini hatırlarsak, mimarlara burada büyük sorumluluk düştüğünü ifade etmemiz gerekir.
- Uyum ve estetik: Mimarlar tasarladıkları yapıların estetik bir ifadeye sahip olmasına, ayrıca, çevre yapılarla ve unsurlarla uyum içerisinde olmasına özen gösteriyor. Uyum anlaması ve tanımlaması daha kolay bir kavram ama estetik, başlı başına derin bir konu. Zamana göre estetik algısı tamamen değişebiliyor. Klasik dönem estetiği daha kesin ölçülerle tarif edilebilirken, popüler kültürde estetik kurgu bazen birbirine taban tabana zıt olgularla kendini gösterebiliyor. Fakat, şu veya bu şekilde, bir mimarın estetik konusunda bir kültürel birikimi, algısı, yorumu olmalı. Bu anlayış ile ortaya koyacağı eserin içinde yer alacağı bağlamla örtüşüyor olmasını güvence altına alabilmeli. Yarattığı dokunun niteliğini ve o dokunun genel manzaradaki yerini tahlil konusunda uzman olmalı. Bizim sektördeki mimarların da kurgulayıp hayata aldıkları yapıların çevre sistemlerle uyumunu sağlamaya ve estetik değer yaratmaya özen göstermeleri, bu konuda bilgi ve beceriye sahip olmaları gerekir.
- Bakım kolaylığı ve dayanıklılık: Mimarlar, eserlerinin yıllara meydan okuyacak bir sağlamlıkta olmasına özen gösterirler. Zamanın yıpratıcı etkilerine dayanıklı yapılar üretebilmek, bir yanda kullanılan malzeme ve yapı elemanlarının niteliğine, diğer yanda kolay bakım ve yenileme imkanlarına bağlıdır. İnşaat dışı mimarların da kurdukları yapıların dayanıklı olmasına, bakım işlemlerinin düşük maliyetle halledilebilmesine dikkat etmesi, kalıcı eser bırakmaya gayret etmesi oldukça önemli.
- Koordinasyon: Mimarlar üretim dinamiklerinin merkezinde yer alıyor ve üretim süreçlerinde görev alan farklı uzmanları tam bir eş güdümle idare ederek yapının zamanında ve tasarıma uygun biçimde inşa edilmesini sağlıyor. Ortaya çıkan problemlerde kalıcı çözüm üretiyor, gerekirse başa dönüp tasarımı geliştiriyor. Mimarın eli daima taşın altında... Mesaj net.
Benim mimari ortak yaklaşım eksenlerini belirlemekte gelebildiğim nokta şimdilik bu şeklide. Bilgi sistemleri üreten ve yöneten profesyonellerin bu başlıklardan esinlenerek işlerini daha iyi bir mertebeye taşıyabileceklerini düşünüyorum.
Akademi tarafında da mimarlık ve inşaat bölümleri dışında "mimari yaklaşımın esasları" başlıklı dersler olması, genç meslektaşarımızın bu kavramlara hakim olarak sektöre atılabilmeleri açısında büyük değer yaratacaktır.
Tabi ki bilgi sistemlerinin kurumsal mimari yönetimine dair Zachman ve TOGAF gibi yapılar yıllardır var. Fakat, bu mimari çerçeveler klasik mimariden ilham almıyor... Kendi içinde tutarlı ve birbiriyle ilişkili katmanları; bu katmanların zaman içindeki değişimine dair yönetim ilkelerini tanımlıyor. Belki de ana akım mimari ile kurumsal mimari yönetim disiplinlerini ortak bir potada eriterek bazı yeni öneriler yapmalıyız...
Denemeye değer.
Fotoğrafların yarattığı göz acıması için kusura bakmayın ama hayatımızın içindeki birkaç tatsız mimari gerçeği tarihe not düşmek adına paylaşmak istedim.