Doktrin

her gün biraz daha eksilirsin
ölmeyi iyi öğrenene dek,
herkesin seni zannettiği şeysin
iyi görmeyi öğretene dek,
her nefeste ateş içinden geçsin
yanmayı değil sönmeyi hisset.

Haze

aforesaid grey haze
has already come,
two hungry ravens
stand still on my tomb,
I still have blood,
within my flesh,
my heart had once pumped.

Yaş

denizi,
akşam güneşini,
yolu, yordamı
düşünmezdim
aynaya bakar,
"burnum nasıl olacak" diye düşünürdüm
"sevgilim kim olacak" derdim
sonra
eşyalarımı dizerdim
toprağa birkaç insan verdim
karanlık ormanlarda gezdim
birçok şey denedim
büyümedim
her günün sonunda, güneş
sadece benim üzerimde battı
zaman öldürmedi,
taşladı
sonra
birden,
her şey
yeniden başladı.

Brother

how much time
do you think
our brothership can last,
how many battles
did we fight,
before
our veins filled with rust
we’re in the role
we don’t know
somebody else
has already cast.

Şeytan

her akşam
kürek kemiklerinin arasından
tırmanıyor sinsi bir şeytan
kokluyor saçlarının ucundan
bıraktığım tılsımı fark edince
hemen sıvışıyor sol gözünün yanından
işareti silemiyor maddenin manasından.

Tatlım 10

biz bugün çok fena yenildik tatlım,
ama inan, isyanımız muhteşemdi
kuruduk, tozumuzu toprağa kattık
son kahkahalarımızdan bir orman yeşerdi.

Yarın

Emerson Vidal during a butoh performance.
bana bir tat ver
hiç bilmediğim
korkarak yaklaşamıyorum sana
üç parmağım kaldı
yerinden etmediğim
bana bir gece bağışla
karanlığı delemediğim
tersten ve karmaşık öğret bana
aklımdakileri sileyim
rüya ile büyüyü
gerçek ile kötüyü
hayal ile ölüyü
birbiriyle aynı bileyim
irademi al
ceplerimi boşalt
zincirini çıkart
ellerime bırak
emirler yağdır
tekinsiz bir tempo başlat
toprak olayım
tuza bulanayım
giysilerimin içinde
çıplak,
keskin kenarlarında
tutsak
kalayım
beni insan yapan her şeyi
dişlerine sunayım
hisleri kokusundan tanıyıp
sözleri dudağından emeyim
her şey belirsiz olsun
ertesi gün aniden öleyim. 

Kaplumbağa

çanakkale'de güneşten kavrulmuş
bir bostana girip
dalından sıcak
ve
olgun
bir domates koparmak isterdim
sonra
yüksek taş duvarın dibinde oturup
güvercin gurultularını dinleyerek
gölgeleri, yaprakları
izlerdim
duvarın yanından geçen
kabuğuna
cam
şişe
saplanmış
kaplumbağaya bakardım sonra
ve özür dilerdim 
"o zaman daha çocuktum" derdim.
kaplumbağa da bana bakardı
kara
küçük
gözleriyle, 
"ben hala kanıyorum ve sen hala çocuksun" derdi
kalkıp eve giderdim,
salçalı ekmek yerdim.

Rahat

ne doğduğumda sevinmiş olanları
hatırlarım
ne cenazemde ağlayacakları
bilirim
beklentim yok
keyfime bakarım
öperim
severim
ölürüm
ertesi gün
yenidem
doğarım.

Pislik

korkuyu bir dolaba kaldırdım
sinsi ve salyalı renksiz gözlere
pis paçavralar tıkadım
homurtusu kesilince
cesedini
akşam güneşine daldırdım.

Dog

Provided from Susan Black's blog.
I'm a dead dog
on a rotten waterfront
there are three rusty nails in my crock
I am your dead dog
I took care of you
and you always flogged.

Köpek

ben
belki de bir köpeğim
karanlık bir
sabahın ayazında
çelik tellerin dibinde
nöbetteyim
belki de ben
sadık bir köpeğim
acıkınca değil
verilince yerim
kuru ve temizse
yerim
ölene dek beklerim
görünürde kurt gibiyim
gölgeler sürüsüne hükmederim
ama aslen
sadece
güçlü bir köpeğim.

Kaplan

hapsetmiştim kaplanı,
kör kilitli
dar kafesi
vahşi
ruhu
kapladı
yaklaştı,
pençesini
yüreğime sapladı
oysa hapsetmiştim
öfkeli
kan kardeşim
kaplanı.

Tatlım 4

Entombment of Christ, 1672, in Saint-Martin Church in Arc-en-Barrois (Haute-Marne, France)
içemediğim içkileri sen biriktir tatlım
yazamadığım kelimeler
damla damla gözünden aksın
düşüncelere dalıp gönlünü karartma tatlım
her gün doğan güneş
nefesine nefes katsın
rüyanda gördüklerini kimseye anlatma tatlım
yaşanamayacak olanlar
yalnız sende saklansın
eş dost bildiklerimizi evimize alma tatlım
bana ait eşyalar
bıraktığım yerde kalsın.

Kül

aşağıya bak
beni göreceksin
oradayım
tozların arasında
üzerime bas
iyi hissedeceksin
kaybolayım
parmakların arasında
bir ateş yak
terleyeceksin
kül olayım
gözlerinin karasında.

Ölüm

eskiden ölünmüyordu
bisikletten düşülüyordu
kolun filan kırılıyordu
dizlerin kabuk bağlıyordu
dikiş atılıyordu
izi kalıyordu
şimdi ölünüyor
sızı kalıyor.

Kramp

Tahliah Debrett Barnett (FKA Twigs), in the video: tw-ache.
kendini kesmeye yeltendi
bir haz duydu
ama
tedirgindi
hazzı karnında biriktirdi.
birden,
hiç tanımadığı bir kramp
ayağını
ele
geçirdi.
adam geldi
ve
krampı gevşetti
şehvetli eli.
kadın evvelden beri iki çeşitti:
bir kesimin adamları ağrıyı dindirirdi
diğer kesimi tanrılar doğarken lanetledi:
ağrıya fayda vermezdi onların adamlarının
eli.
her yeni krampta
adamından şifa umut etti lanetli,
şanslı kadın ise gergindi:
adam bir sonraki krampı da halledebilecek mi?

Ta

Nymphs and Satyr by William-Adolphe Bouguereau, 1873.
melekler sana yakın
şeytan aynamda saklanmakta
köklerim sımsıkı toprağında
yapraklarım başka dallarda hışırdamakta
cesedimi boğdum şarapla
ruhum güneş gibi parlamakta
hiçbir şeyi biriktirmedim
umudum avcumdaki minik parmakta
sebepleri gerdanına takın
cevaplar yolları arşınlamakta
temizlenmekten vazgeçtim
evrenin merkezi boynundaki küçük nokta.

Tatlım 3

Lady in Red by Kristin Crestejo.
seni rüyamda gördüm tatlım
kırmızı elbisenin içinde çırılçıplaktın
apartmanın zeminine yalınayak bastın
sevgilin yanındaydı, bana kocaman baktın
kırmızı içkiyi sana verdim
maviyi ben tattım
rüyamda
uzak bir şehirdeydik tatlım
içindeydik dev bir binanın
duvarlar sessizdi, birçok yankıyı bedeninde birbirine kattın
buğulu aynada küçüktün
bana kırık kenardan kocaman baktın.

Var

şarkılarım yok,
duyduğum her şeye melodi katıyorum
korkularım yok,
yorganımın altında hapis yatıyorum
günahlarım çok,
cennet kapısında sahte bilet satıyorum. 

11

I am the numbers
on your skin
on the day after you're last seen
you've got 11 spots for naming

I am the colorful names
on your skin
you'll forget the names
but always remember
how I stream in.

İfşa

Girl Reading a Letter in an Interior by Peter Vilhelm Ilsted.
rengimi bulsam
belli edeceğim
kendimi
herkese
açık edeceğim
rengimi
bir
bulsam,
ferah ve güçlü bir söz söyleyip
yanına geleceğim,
avcundan bir şeyler alıp
yavaşça yiyeceğim
bir tutam ışık versen
rengimi
belli edeceğim.

Efendi 4

Maggie Gyllenhaal & James Spader in the movie Secretary.
fark edince
efendininin
gizli
işaretini,
kurulacak aniden
ruhunun kadim
cehennemi,
ustalıkla
aldığında
elinden
seçenekleri
bir bakışta kaynatacak
vücudundan
sızan
nemi
tersten kuracaksın
var sandığın
düzeni:
günaha sebep sayacaksın
ödediğin
peşin
bedeli
git gide tıkanacaksın,
her hareketin
onun emri,
itaatkar teninde
kuruyacak
efendinin
zehri
gün ışığı yıktığında
güven dolu cehennemi
ağrıyla yankılanacak
bedeninde
parmak izi. 

Rite

4,800 years old Methuselah tree in Nevada, USA.
call the wolves,
louder and louder
play the drums
feed the ravens,
darkening the skies
burn my pagan heart,
blow the ashes to your
wicked gods.