devlet parasızdı,
biz de yatılı.
okulun yarısı malatyalı,
elazığlı bir kısmı,
azınlık ise yatılı.
cuma
bayrak töreni sonrası
hep ıssızdı.
zayıf akşam yemeği,
banyo sırası,
yarın için
beklentiyi
öldürürdük
çünkü
berbattı
cumartesi
kahvaltısı.
iki saat kaynatınca yumurtayı
neden yeşerir sarısı?
kahvaltıyı anlamakla başlıyordu
lise kimyası.
uykumuz bitince kalkıyorduk
hafta sonu sabahları.
bir önceki akşamdan
ranzanın yamacına yığıyorduk okunacakları.
inmiyorduk
kahvaltıya.
uyanıyorduk
sadece.
yorganın altında uzanıp,
uyanıyorduk.
saçları yağlı,
bezgin iki delikanlı.
konuşmuyorduk.
okumaya başlıyorduk.
değiştirerek okuyorduk.
açlığa tahammülümüz kalmayana dek okuyorduk.
sonra gidip çay-probis yapıyorduk.
biraz da kantinde okuyorduk.
ranzalara dönüp okuyorduk.
karanlık çökerken hafta sonları
yoksunluğa boğulurdu
kahverengi pansiyon odaları
demir parmaklıkları
kalorifer boruları
erkek mescidi
hemen yanında
kilit altındaki
öğrenci valizleri.
akşam yemeğine inmiyorduk.
yorganın altında
karanlıkta okuyorduk.
ışığı yakmıyorduk.
körleşene dek okuyorduk.
o en iyi tıp fakülesine girdi.
ben en iyi olmayan mühendislik fakültesine.
o 6 yıl sonra
dördüncü sınıfta
veda etti tıbba.
doktorluğu terk etti
ve şimdi doktoralı felsefeci.
ben hala
yatar okurum
eminim
o da...
değişen sadece
içinde olduğumuz oda.