My Old Writings 5

Written in 2004. A boring one.

Gözlerini kapatıp çimenlere uzanıyorsun. Hava çok sıcak ve karnına fıskiyelerden zerre zerre serinlik geliyor. Kimbilir neler düşünüyorsun belli belirsiz? Sıcak çocukluk günlerin geliyor aklına... Bir pazar sabahı uyanmışsın. Baban çok güçlü, annen çok şefkatli. Huzur içerisindesin... Ekmekler kızarmış ve kahvaltı hazırlanmış. On dakika sonra en sevdiğin çizgi film başlayacak. Çay demlenmiş. Çay kaşıklarıyla ince belli bardakların çınlayan dansı başlar birden bire. Şeker yavaş yavaş erir...

Hava çok sıcak ve uzanmışsın toprağa. Yanında ben. Gözlerimiz kapalı. Kapalı gözlerin insanlar üzerindeki etkisi oldukça değişkendir. Kiminin görüşünü artırır göz kapatmak, kimini saklar, kimini kör eder, kimini öldürür. Aklına birşeyler geliyor, heyecanlanıyorsun. Başını sağa çevirip dudaklarını aralıyorsun, neredeyse dökülecek kelimeler dilinden. Toprağı hissediyorsun; kokusunu, sertliğini... Ellerin bedeninin iki yanında, çok güçsüz. Düşüncelerin sığ. İçin ferah. Hayali sözleri sarfediyorsun sonunda ama hava o denli sıcak ki kelimelerin eriyor ve damla damla toprağa karışıyor. Duyamadım seni.

Hava çok sıcak. Başında hasır şapka, karşında dünyanın en güzel mısır tarlaları. Tuvalin başında, dünyanın en güzel mısır tarlası resmini yapıyorsun. Sapsarı, insanın içine enerji ve mutluluk pompalıyor her fırça darbesi. Güneş, tarla, kargalar, boyalar, fırça ve sen başbaşasınız. Kimse bilmiyor orada olduğunuzu. Beraberliğiniz yarım gün kadar sürüyor ve yaptığın resim tam bir şaheser! Bütünüyle sana ait. Ama karnın aç ve paraya dönüştürebileceğin tek şey dünyanın en güzel mısır tarlası resmi. Ölmeyi mi yeğlersin, yoksa güneş, tarla, kargalar, boyalar ve fırçayla olan mahremiyetini satmayı mı?

Asil insan, mahremiyetine saygı duymalıdır diye bellemişsin yıllar yılı. Ürettiklerinden bir başkasına vermek ne de zordur değil mi? Üstelik alacak olan kişi değer bilir birisi mi olacak bilmiyorsun. İyi bakacak mı sarışın güzele? Gülüyorum sana. Tabi ki satacaksın. Hemde bir öğün yemek ve bir gece konaklayacak otel parasına. Müşterin, resmin renkleri evindeki perdelerin rengiyle uyumlu olduğu için tercih edecek sarışın güzeli ve sen yarın başka bir şaheser üretiyor olacaksın. Ne kadar acıklı bir hikaye... Ama dünya bu eksende dönüyor ve sana bir takım özel yetenekler verildi diye daha anlayışlı olmak zorunda değil. O zaman sanata bu kadar değer vermek ve bitmek bilmeyen sanatsal tartışmalara girmek niye? Sanatçıyı yüceltmek niye? Ekmekçiyi ve otelciyi yüceltmek lazım. Ekmek halk için mi, ekmek sanat için mi? Bienallere onları da çağırmak lazım. Cehennem gibi sıcak. Eriyecek resminin boyası, salonun parkesine damlayacak.

Hava çok sıcak. Herkes yabancı. Yürüyorsun kasabanın panayırında. Başın önde. Tek kılavuzun ayak parmakların. Doğru yoldasın! Geçen yolculuğun geliyor aklına, gülümsüyorsun. Hani yol gösterici olarak meme uçlarını seçmiştin de biri sağa biri sola çekiştiriyordu seni. Yalpalayıp düşecektin az kalsın. Adamlar sinsice süzmüştü seni, neler düşündüler kim bilir? Yalnızlık garipleştirir insanı. En azından hava sıcak. Soğuklar başlayınca yalnızlık iyiden iyiye vurur seni. Kapalı ortamlarda yalnız olmak tiksinti verici gelir başlarda: Dışarıdaki soğuğa dayanamayıp kendini bir kafeye atmak istersin ama öncesinde bir dergi veya kitap almalısındır, aksi takdirde oturduğun kafede diğer masaları gözlemekten başka şansın olmaz ve insanlar izlendiklerini fark edip tatsızlık çıkarabilirler. İşin yoksa bir de fark ettirmeden bakmaya çalış, aniden gözlerini kaçır, uğraş dur... En güzel seçim bir kitap almak... Bununla da kalmaz: kafede oturduğun sürece tek başınalığın anlaşılmasın diye on dakikada bir saatini kontrol eder, sağa sola bakınırsın. Gecikmiş bir dostun vereceği sıkıntılı tavır maskesini takarsın yüzüne. Kimse gelmeyecek, on beş satır daha okursun kitaptan. Fakat zamanla alışırsın. Gözlerin kapalı uzanırsın havuzun kenarına. Çırılçıplak. Üzerine su boşaltır hizmetçiler. Kanının vücudundaki yolculuğunun her santimetresini hissetmeye başlarsın. Sıcağı unutursun. Devasa pelit ağaçlarını omuz başında görürsün. Ben gelirim sonra. Saatlerce paylaşırız sessizliği. Son altı aydır konuşmamışsın, son altı aydır ağlamamışsın, son altı aydır sevişmemişsin, son altı aydır hava çok sıcak. Son altı aydır... Dünyanın nice nesillerinin hayal bile edemeyeceği donanıma sahip olduğun halde terlemekten öteye geçememişsin. Ne de olsa hava çok ama çok sıcak. Eriyip damla damla karışmışsın yokluğa.

Kahvaltı bitmiştir. Buruksundur. En sevdiğin çizgi film başlamamıştır. Anlam veremezsin. Hikmet Şimşek ile Pazar konserleri vardır artık. İşitme engelliler için haberler, Pazar konseri ve sıkıcı diğer programlar. Oysa önceki akış ne güzeldi: işitme engelliler için haberler, “uçan kaz ve nis” ve duruma göre “red kit”. Pazar öğleden sonralarının sıkıcılığını katmerler bu Pazar konserleri. Yarına yetiştirmen gereken ödevler de var üstelik...

Aç artık gözlerini, kalk uzandığın çimenlerin üzerinden, bu zamana dön.

Yağmurla gelen yaşama şükürler olsun. Islanan toprağa şükürler olsun. Toplanan kalabalığa ve uğultuya şükürler olsun.

No comments: